Ara

Bu bölümde sistem içerisindeki makaleler arasında arama yapabilirsiniz.

Dergi Kimliği

Online ISSN
1305-3132

Yayın Dönemi
1993 - 2021

Editor-in-Chief
​Cihat Şen, ​Nicola Volpe

Editors
Daniel Rolnik, Mar Gil, Murat Yayla, Oluş Api

Preterm doğum tedavisinde yeni görüşler

Namık Demir

Künye

Preterm doğum tedavisinde yeni görüşler . Perinatoloji Dergisi 1996;4(3):133-140

Yazar Bilgileri

Namık Demir

  1. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı İZMİR TR
Yayın Geçmişi
Çıkar Çakışması

Çıkar çakışması bulunmadığı belirtilmiştir.


Erken doğumlar neonatal prematüritenin önde gelen bir sebebidir. Tüm gebeliklerin % 5 - % 10 kadarını oluşturmaktadırlar. Erken doğuma sekonder olarak ortaya çıkan komplikasyonlar tüm dünyada perinatal mortalite ve morbiditenin en sık rastlanan sebeplerini oluştururlar. Solunum distresi sendromu, intraventriküler kanama ve nekrotizan enterokolitis gibi erken dönemde ortaya çıkan morbiditeler erken doğan bebeklerde termde doğan bebeklerden daha sık görülmektedirler (1). Geç dönemde ise serebral palsy, görme bozuklukları ve işitme kayıpları gibi nedenler erken doğan bebeklerde sık görülmektedirler (2). 1986 ve 1990 yılları arasında 1000 tekil gebelikten 66.4'ü termden önce sonlanmıştır.
Türkiye'de Prematürite ve Solunum Distresi Sendromu perinatal ölümlerin önde gelen sebeplerini oluşturmaktadırlar. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Dr. Madazlı ve arkadaşları yapmış oldukları retrospektive çalışmada erken neonatal mortalite nedenleri arasında prematürite ve respiratory distress sendromunun ön planda olduğunu ve bunu asfiksi ve konjenital anomalilerin izlediğini bildirmişlerdir. Erken neonatal mortalite nedenleri 1981-1985 yıllarındaki değerler ile kıyaslandığında prematürite ve RDS'de anlamlı bir azalma varken asfiksi, anomali ve sepsis oranlarında anlamlı artma belirlemişlerdir (3). Obstetride ve yenidoğan bakımında son yıllarda meydana gelen gelişmeler erken doğan bebeklerin prognozunda bir düzelme sağlamalarına karşın erken doğumların görülme sıklıklarında herhangi bir azalma elde edilememiştir. Doğum ağırlıklarını dikkate alacak olursak bazı standart tanımlamalar vardır. Fetal ağırlık 2500 Gm'ın altında olacak olursa düşük doğum ağırlıklı bebek, 1500 Gm'ın altında olacak olursa çok düşük doğum ağırlıklı bebek ve 1000 Gm'ın altında olacak olursa aşırı düşük doğum ağırlıklı bebek tanımları kullanılmaktadır. Tüm bu alt grupların morbidite ve mortalite oranları farklıdır. Doğum ağırlığı 1000 Gm'ın üzerinde ise yaşam şansı artmaktadır.
Preterm doğumlar dikkate alınacak olursa 32. gebelik haftası genel preterm doğumlar arasında bir sınır oluşturmaktadır. Gebelik yaşı ve yaşam oranları dikkate alınacak olursa erken doğumları Mildly Preterm Birth, Very Preterm Births,. Extremely Preterm Births olarak sınıflandırmak mümkündür. Erken doğumların yaklaşık olarak % 80'ini 32-37. haftalararasında olmaktadır. Bunlar hafif vakaları oluşturmaktadırlar. % 10 kadarı 28-31. gebelik haftaları arasında olmaktadır. Bunlar çok erken doğum olgularıdır. % 10 olgu ise 26-28 haftalar arasında doğmaktadırlar. Bunlar çok aşırı erken doğum olgularını oluştururlar. Copper 1993 yılında yayınladığı raporunda Amerika'da 5 merkezde 1982-1986 yılları arasında doğan 33792 bebekte gebelik yaşlarına göre neonatal mortalite oranlarını incelemiş ve 22. gebelik haftasından önce doğan hiçbir bebeğin yaşatılamadığını bildirmiş-lerdir. Bu çalışma göstermiştir ki 26. gebelik haftası önemli bir sınırı oluşturmaktadır. 25. haftada yaşam şansı % 15 iken, 26. haftada bu oran % 55'e çıkmaktadır (4). Bu rakamlar erken doğum riski ile karşıla-şan anne ve bebeği hakkında karar verecek olan obstetrisyen için son derece önemlidir
Tedavi kararını vermede gebelik yaşı çok önemlidir. Tokoliz uygulanması için alt sınır 24. gebelik haftasıdır. 24-34. gebelik haftaları arasında tokolitik tedaviden elde edilen yarar fazladır. 25. gebelik haftasında tokoliz ile 2 gün kazanılması bile yaşam oranını % 10 arttırmaktadır. Bu ise % 15'lik yaşam oranının % 25'e çıkması demektir. 34-36. gebelik haftaları arasındaki kadınlar bireysel olarak tedavi edilmelidirler. Bunlara tokoliz uygulanması gerekmeyebilir.
Sebeplerinin daha iyi anlaşılır olması sonucunda "İdiopatik Preterm Doğum" kavramı daha az popüler hale gelmiştir. Bunun sonunda koruyucu önlemlerin alınması daha fazla yarar sağlamaktadır. Preterm doğumlar iki grupta toplanabilirler; 1. İdiopatik Preterm Doğumlar: Bunlarda altta yatan sebep tam olarak aydınlatılamaz. 2. Endike Preterm Doğumlar: Bunlar abruptio plasenta, plasenta previa, hydramnios, gebeliğin uyardığı hipertansiyon, preeklampsia, eklampsia, konjenital malformasyon, uterin anomaliler, servikal yetmezlik, isoimmunizasyon, abdominal travma, elek-tive C/S gibi nedenlerle ortaya çıkarlar. Kopenhang Üniversitesi'nde yapılan bir çalışmada Jens Kristiansen (5), 13967 kadının ilk ve ikinci doğumlarını incelediğinde preterm doğum yapan kadınlarda müteakip gebeliklerinde preterm doğum yapma riskini 5 misli fazla bulmuşladır. Dr Posacı ve ark'ları (6), İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi'nde 19881993 yılları arasında gerçekleşen toplam 53162 doğum içerisinde 3345 olgunun erken doğum yaptık Elarını bulmuşlar (63/1000) ve preterm doğum insidansının Mayıs-Haziran-Temmuz aylarında anlamlı bir şekilde arttığını bulmuşlardır. Bu araşın ilkbahar ve yaz aylarında gün ışığı süresinin uzun olmasından kanyaklanabileceği düşünülmektedir. Preterm doğum klinik olarak belirgin hale gelmeden önce uterin aktivitede bir artış olmaktadır. Artmış uterin kontraksiyonlann devamı neticesinde servikste effasman ve dilatasyon meydana gelmektedir. Denebilir ki; kompleks bir olayın görülebilen yegane semptomu uterin kontraksiyonlardır. Bu nedenle preterm doğum oranının fazla olduğu hasta populasyonunu belirlememiz gerekir.
Preterm doğumun belirlenmesinde çeşitli kan testleri ve metodlar kullanılmaktadır. Bunlar
• Düşük serum ferritin düzeyleri
• Düşük serum magnesium düzeyleri
• Yüksek plasental alkalen fosfataz,
• Servikovaginal sıvılarda fetal fibronektin,
• Subklinik infeksiyonun belirlenmesi
• Home Uterine Activity Monitoring (HUAM)
gibi yöntemlerdir.
İkinci trimesterde belirgin olan anemi maternal ırka bağlı olmaksızın preterm doğum ile birarada görülmektedir. Türk toplumunda da demir eksikliği anemisi sık görülen bir durumdur. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Dr. Koç ve ark'ları (7), düşük serum ferritin düzeyleri ile preterm doğum ilişkisini araştırmışlar ve preterm doğum yapanlar ile kontrol grubundaki gebelerin ortalama hemoglobin düzeyleri ve MCH konsantrasyonların arasında bir fark bulamamışlardır. Fakat her iki grubun ferritin düzeylerinin anlamlı olarak farklı olduğunu bulmuşlardır. Ferritin düzeyi olarak 20 pg/L değeri eşik değer olarak alındığında erken doğumu belirlemede sensitivite % 82.5, spesifisite % 48, pozitive belirleyici değer % 65 ve negative belirleyici değer % 69 olarak bulunmuştur.
Yine Ankara Üniversitesi'nden Dr. Avşar 58), preterm doğum yapan hastaların magnesium düzeylerini 1.36 mg/dl olarak bulmuşlardır. Normal gebelerde bu düzey 1.74 mg/dl ve gebe olmayan kadınlarda ise 2.00 mg/dl olarak bulunmuştur. Gruplar arasındaki bu magnesium düzeylerinin farklılığı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş ve düşük magnesium düzeylerinin preterm doğum için bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir. Güney Caroline'dan Mayer ve ark'ları (9), 2. trimesterde plasental alkalen fosfataz düzeylerinin artmış olmasının erken doğum için bir risk oluşturduğunu bildirmişlerdir. Bu enzim membrana bağlı bir glikoproteindir ve sinsisyotrofoblastların mikrovilluslarında sentez edilir. 2.00 MOM değer, eşik değer olarak alındığında preterm doğumu belirlemede sensitivitesi % 32.6, spesifisitesi % 85.5 olarak bulunmuştur. Bu oranlar tarama amacı ile kabul edilebilir rakamlardır.
Preterm doğumun önceden belirlenmesinde kullanılan bir diğer belirleyici fetal fibronektindir. Fetal fibronektin plasma ve dokularda bulunan bir glikoproteındır. üpıtel fıucrelerıne bakterilerin tutunmasını inhibe eder. Bakterilere antikor bağlanmasını kolaylaştırır. Embryogenesisde hücrelerin migrasyonunda, inflamasyon ve yara iyileşmesinde rol oynayan bir opsonindir. Fetal fibronektin membranları intakt olan erken doğum olgularında servikal ve vaginal sıvılardaaranır. Fetal fibronektin düzeyleri 50 ng/ml'nin üzerinde ise (+) olarak kabul edilir. Fetal fibronektinin preterm doğumu belirlemedeki etkinliği konusunda pek çok çalışma yapılmıştır.
Iams ve ark'ları (10), serviko vaginal sürüntülerde fetal fibronektin değerinin 50 ng/ml'nin üzerinde olmasının örneklemeden sonraki 7 gün içinde doğumun olacağını gösteren değerli bir parametre olduğunu söylemişlerdir. Gerçekten de, test servikal dilatasyon ve kontraksiyon sıklıkları ile kıyaslandığında daha yüksek bir sensitivite ve spesifisite değerlerine sahiptir. Eğer test negative ise bu hastalar en az 7 gün süre ile takip edilebilirler. Böylece gereksiz yere tokolitik tedavi alan hastaların sayısı azaltılmış olur.
Son olarak yayınlanan bir diğer çok merkezli çalışmada Peaceman ve ark.'lan (11), 24-34. haftalar arasında kontraksiyon benzeri kasılmaları nedeni ile hastaneye başvuran ve servikal dilatasyonu 3 cm'nin altında olan tokoliz uygulanmamış 725 hastada servikovaginal sıvılarda fFN >50 ng/ml olmasının 7 gün içerisinde doğum olabileceğini gösteren iyi bir parametre olduğunu ileri sürmüşlerdir. Gerçekten de negative fFN değerleri yüksek bir belirleyici değere sahiptir.
Spontan idiopatik preterm doğum yapan gebelerde uterin arter Doppler incelemelerinde bazı farklılıklar dikkati çekmiştir. Uterin arter S/D oranları preterm doğum yapanlarda termde doğum yapanlardan daha yüksek (>2.1) bulunmuştur. Bu bulgular plasental yatağın trofoblastik invazyonunda bir eksikliğin preterm doğumu belirlemede rolü olabileceğini düşündürmektedir. Doppler çalışmasının yapıldığı an ile doğuma kadar geçen sürenin farklı olması da sensitivite ve spesifisite değerlerini etkilememiştir (12).
Bazı toplumlarda preterm doğumların yaklaşık olarak % 4O'ı infektiv etioloji ile meydana gelir. 22-28. haftalararasında Ureoplasma urealyticum, Mycoplasma hominis, Gardnarella vaginalis ve Bacteroides türleri preterm doğum riskini arttırırlar. Zekai Tahir Burak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi'nden Dr. Dayan ve ark'ları (13), preterm doğum eylemindeki hastalarda servikal salgı örneklerinde Ureoplasma urealyticum ve Mycoplasma hominis kolonizasyonunu araştırmışlardır. Preterm doğum eylemindeki (12/ 50) % 24 olguda ureoplasma ureolyticum kültürleri (+) bulunmuştur. İnfektive etiolojiye sahip olguların % 44'ünde tokolize cevap alamadıklarını bildirmişlerdir
Zeynep Kamil Hastanesi'nden Dr. Uludoğan ve arkları da (14) preterm doğum eyleminde intraamniotik infeksiyonun önemine dikkat çekmişler ve 40 olgunun % 22.5'inde amniotik sıvı kültürlerini (+) olarak bulmuşlardır. Çalışmacılar aynı zamanda amnion sıvısındaki glukoz düzeylerini kültür pozitif grupta (n=9) 14.33 ± 14.05 mg/dl, kültür negatif grupta ise (n=31) 37.9 ± 17.50 mg/d olarak bulmuşlardır.
Sonuç olarak amnion sıvısında glukoz düzeyinin <l6 mg/dl olması halinde intraamniotik infeksiyon için sensitivi-tenin % 77, spesifisitenin % 87, pozitif belirleyici de-ğerin % 63, negatif belirleyici değerin % 93 olduğunu ifade etmişlerdir (Tablo 1).
Amniotik sıvı kültürleri desidua ve amnionda baş-layan infeksiyonu belirlemede çok duyarlı testler de-ğildir. Bu nedenle preterm travayda bazı indirekt be-lirleyicilere ihtiyacımız vardır. Bu belirleyiciler:
• Maternal serumda CRP değerleri,
• Amnion sıvısında kısa zincirli organik asidlerin varlığı,
• Amnion sıvısının Gram ile boyanması,
• Amnion sıvısının Katala aktivitesi
Fonk ve arkları (15) preterm doğum eylemi olan
olgularda (12/37), % 32 oranında kültürlerin (+) oldu-ğunu bulmuşlar ve katalaz aktivitesinin preterm do-ğum eylemi olan hastalarda intraamniotik enfeksiyo-nu belirlemede sensitivitesinin % 91, spesifisitesinin % 84, PBD'nin % 73 ve NBD'nin % 95 olarak bulmuş-lardır. Yanlış (+) ve yanlış (-) değerler görülebildiği için bu test tek başına klinik tedaviyi yönlendirmede yararlı değildir.
Son zamanlarda literatürde Home Uterine Activity Monitoring (HUAM) olarak bilinen evde uterin aktivi-te kontrolü güncel hale gelmiştir. Bu konuda 1995 yı-lında çıkan iki adet kayda değer çalışma vardır. Çok merkezli ve randomize olarak yapılan bu çalışmalar-da 1165 ve 187 hastaya ait bilgiler verilmiştir. Bu ça-lışmaların her ikisinde de portable home tocodyna-mometreler kullanılmıştır. Hastalarda 10 saat ara ile günde iki kez l'er saat süre ile kayıt yapmaları ve bunları telefon aracılığı ile merkezlere bildirmeleri is-tenmiştir. Hastalar önceden erken doğum ve belirtileri konusunda bilgilendirilmiştir. 40 saniye süren 4-6 kontraksiyon/saat olduğunda hastaların 1 saat daha kayıt yapmaları istenmiş ve kontraksiyonların devamı halinde merkeze çağrılarak servikal muayeneleri ya-pılmıştır. Wapner'in (16) yapmış olduğu çalışmada preterm doğum tanısı konulduğunda monitorize olan grupta servikal dilatasyon 1.7 ± 0.9 cm bulunmuş ve monitorize olmayan grupta ise 2.8 ± 1.3 cm bulun-muştur. Gebeliğin uzama süresi de monitorize grupta 24 gün iken monitorize olmayan kontrol grubunda 13 gün olarak bulunmuştur.
Colloborative Home Uterine Monitoring Study (CHUMS) grubu ise 1165 hastayı aktif monitorize grup ve taklit monitorize gruplara bölmüşlerdir. So-nuçta her iki grupta da preterm doğum tanısı kondu-ğu zaman servikal dilatasyon miktarı, preterm doğum oranları ve neonatal morbidite oranları aynı bulun-muştur (Tablo 2) (17).
Bu sonuçlar göstermektedir ki evde yapılan uterin aktivite monitorizasyonunun yararı cihazdan bağım-sızdır. Burada faydanın hastanın artan ilgisine ve sıkı hasta-hemşire ilişkisine bağlı olduğu düşünülür.
Preterm doğum erken tanısında birçok skorlama sistemleri önerilmiştir. Ancak bu skorlama sistemleri multipar hastalarda iyi çalışmaktadır. Çünkü önceki gebeliğin öyküsü sonraki gebeliğin gidişini kestirme
de önemli olmaktadır. Nulliparlar-da ise skorlama sistemlerinin hiçbi-risi preterm doğumu etkili bir şekil-de belirleyememektedir (18).
Literatürde dikkati çeken bir di-ğer çalışmanın sonuçları da Copper ve arklarının (19) yaptığı ve ülke-miz koşullarına daha rahat adapte edilebilecek olan çalışmadır. Bu ça-lışmada 28. haftada 30 dakikalık bir kardiotokodinamometre kaydı ve servikal muayene bulgularına bakılarak preterm doğum eylemi-nin önceden belirlenip belirlene-meyeceği araştırılmıştır. Burada servikal dilatasyonun ≥ 1 cm, effasmanın ≥ % 25, ser-viksin orta sertlikte veya yumuşak olması, Bishop skorunun ≥ 2 ve 30 dakikadaki kontraksiyon sayısı-nın ≥ 2 olup olmadığına bakılmış ve spontan preterm doğumda 30 dakikada 2 ya da daha fazla kontraksi-yon olması halinde relative risk 3.2, effasmanın ≥ % 25 olması halinde 3-2 ve serviksin yumuşak ya da or-ta sertlikte olması halinde relative risk 3-8 olarak bu-lunmuştur. Hem kontraksiyonlar ve hem de serviksin orta sertlikte veya yumuşak olması dikkate alınacak olursa preterm doğum belirlemede sensitivitesi %21, spesifisitesi %95 olarak bildirilmiştir. PBD ise %19'dur (Tablo 3).
Normalde 28-30. haftalarda gece kontraksiyon sık-lığı 3 kontraksiyon/saat kadardır. Gündüz vaktinde ise 1 kontraksiyon/saat civarıntadır (20).

TEDAVİ

Doğum ağrılarını inhibe etmek için birçok farma-kolojik ajan kullanılmaktadır. Bu ajanların etkinliğini ve güvenilirliğini kıyaslamak birçok yönden güçtür. Çünkü:
1. Preterm doğum eyleminin sebebi genel olarak bilinmemektedir. Bu yüzden spesifik nedene yönelik tedavi yapılamamaktadır.
2. Preterm doğum eylemi tanısı konan hastaların % 304unda uterin kontraksiyonlar herhangi bir tedavi uygulanmaksızın kendiliğinden durmaktadır.
3. Preterm doğum tanısı % 80 oranında hatalı ola bilmektedir. Tanı servikal dilatasyon ve effasman ile birlikte düzenli uterin kontraksiyonların varlığında konmalıdır.
Ancak birçok araştırmada preterm doğum tanısı sadece kontraksiyonlara bakılarak konmaktadır.
Preterm doğum eylemi olgularının yaklaşık olarık % 10-30 kadarı tokolitik tedavi için uygundur (21). Bu rakam şaşırtıcı ölçüde düşük görülebilir. Fakat to-koltik tedavinin kontraendikasyonları (ileri servikal açıklık, korioamnionitis, konjenital anomaliler, IUGR) ve ciddi maternal hastalıklar (preeklampsia, abruptio) tokoliz uygulama oranını kısıtlamaktadır. Tokolitik ajanları aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz:
1. Birinci Kuşak Ajanlar: Beta Adrenerjik ajanlar:
Magnesium Sülfat
2. İkinci Kuşak Ajanlar: Prostaglandin inhi- bitörleri
Kalsiyum Kanal Blokerleri
3. Yeni Ajanlar: Oxytosin Antagonistleri (Atosiban)

1. BİRİNCİ KUŞAK AJANLAR:

1.1 BETA AGONİSTLER: Genel olarak beta agonist ilaçlar ritodrin, terbutalin, hexoprenalin ve fenoterol olarak bilinir. Beta agonistler hüc-re membranı üzerinde yer alan reseptörüne bağlandıktan sonra adenylate cyclase enzimi-nin aktivasyonuna yolaçar. Artan cAMP, prote-
in kinazları fosforile hale sokar ve myosin hafif
zincir kinaz enziminin kalsiyum-kalmodulin komp-leksine olan duyarlılığını azaltır. Aktive olan bu pro-tein kinazlar ayrıca sodyum/potasyum ATPase pom-pasını etkileyerek intrasellüler kalsiyum konsantras-yonunu azaltırlar. Myometriumda hem alfa ve hem de beta reseptörler bulunur. Alfa reseptörler prostag-landinler ya da oksitosin tarafından uyarılır ve kasıl-mayı sağlar. Beta reseptörler uterin kasılmaları inhibe ederler. Aynı organ veya hücrede iki tip beta reseptör bulunabilir. Beta-1 reseptörler kalp, incebarsak ve adipoz dokuda yoğundurlar. Beta 2 reseptörler ise uterus, kan damarları ve bronşiollerde yoğun olarak bulunurlar. Beta adrenerjik agonistler beta 2 ve beta 1 reseptörlere özgül olmadıkları için birçok yan etki-lere sahiptirler. Maternal yan etkleri: Hypotansiyon, taşikardi, kardiak output artışı, Kardiak aritmiler, Pul-moner ödem, Konjestive Kalp yetmezliğ,i Hiperglise-mi, hipokalemidir. Fetal ve Neonatal yan etkileri: Fe-tal taşikardi, neonatal hipoglisemi, hipokalsemi ve hi-potansiyondur.
Nadir görülen bir fetal yan etki de interventriküler septumda kalınlaşma ve intraventriküler hemoraji ris-kinin artışıdır. Bu etki inutero maruz kalma süresine bağlıdır ve genellikle 3 ayda kaybolur.
Uzun süreli beta agonist kullanımı halinde desen-sitizasyon (Down Regulation) olabilir. Bu durumda aynı etkiyi elde etmek için ilaç dozunu arttırmak ge-rekir. Desensitizasyon çok basamaklı bir olaydır. İlk olarak fosforilasyon ile reseptörün inaktivasyonu meydana gelir. Bu olay kateşolaminler tarafından ak-tive edilen cAMP'den bağımsız protein kinazlar aracı-lığı ile meydana gelir. Bunu regülatör protein ve adenylate cyclasın ayrılması takip eder. Beta reseptör-ler membran içerisindeki veziküllerde sekestre olur-lar. Ardından fosforilasyon geri döner. Reseptör reak-tive olur. Dış membrana tekrar geri dönerek adenyla-te cyclase ile birleşir. Bu durumda beta adrenerjik agonistlerin kesilerek alternative bir ajanın kullanıl-ması myometriumun kendini toplamasına izin verir. Böyle bir durumda daha sonra tekrar beta agonistler kullanılabilir (22).
Pulsatil uygulamalar ile, bolus injeksiyonlar ile ya da mikroinjeksiyonlar ile bu problemi aşmak müm-kündür. Örneğin intermittent boluslar tarzında yakla-şık 0.205 mg/h Terbutalin önerilmektedir.
Ritodrin uygulamasında başlangıç dozu 50-100 pg/dk'dır. Uterus kontraksiyonları duruncaya kadar 10 dakikada bir doz 50 pg/dk arttırılır. Maksimum doz 350 pg/dk'dır. Terbutalin'de ise başlangıç dozu 10 pg/dk'dır. 10 dakikada bir 5 pg/dk miktarlarda doz arttırılır.
Son zamanlarda çok merkezli ve retrospektif ola-rak yapılan bir çalışmada doğum öncesi beta agonist-ler ile tokoliz uygulanmış erken doğan 2827 bebekte periventriküler/intraventriküler hemoraji riski 2 misli artmış olarak bulunmuştur (23).
Klinikte tokoliz amacı ile kullanılan çeşitli beta agonistlerin etkinlikleri kıyaslanabilir. Bir ajanın diğe-rine göre daha üstün olduğunu söylemek zordur. Be-ta agonist ilaçların doğumu 3 güne kadar geciktirdik-leri genel olarak kabul edilmektedir. Plasebo kontrollü çalışmalara baktığımız zaman bazı çalışmalarda beta agonistlerin plaseboya herhangi bir üstünlüklerinin olmadığını görüyoruz (Tablo 4).
Bu çalışmaları birbiri ile kıyaslamak birkaç neden-le zordur. 1. Çalışmalarda kullanılan gruplar hetero-jendir. 2. Bazı çalışmalarda servikal dilatasyonu ilerle-miş, çoğul gebelikler, membran rüptürü olan olgular ve steroid eklenen olgular ilave edilmişlerdir.
Bütün bu çalışmaların sonucuna göre beta ago-nistlerin 24-48 saat süre ile kontraksiyonları durdur-duğunu, bazı çalışmalara göre ritodrinin gebeliği 48 saatten fazla uzatmada plaseboya göre başarılı oldu-ğunu söyleyebiliriz.
1.2 MAGNESIUM SÜLFAT: Magnesium invivo ve invitto ortamda myometrial aktiviteyi inhibe eder. Magnesium sülfatın uterin kontraksiyonları inhibe et-me mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Yüksek konsantrasyonlarda magnesium, hücre membranında-ki kalsiyum bağlayıcı yerler için kompetisyon yolu ile kalsiyumun hücre içine girişini engeller. Ayrıca adenylate cyclase'ı aktive eder. CAMP'yi arttırır ve int-rasellüler kalsiyumu azaltır.
Yükleme Dozu: 4-6 Gm/30 dakika (100 mi normal saline içerisinde), idame dozu 2-6 Gm/saat'tir. İnfüz-yon hızı 4 gm/saat olunca serum magnesium kon-santrasyonları periodik olarak ölçülmelidir. Myometrial aktivitenin azalması için serum konsantrasyonları 4-8 mEq/L (5.5-7.5 mg/dl)'ye ulaşmalıdır. Daha yüksek dozlarda (10 mEq/L) derin tendon refleksleri kay-
bolur, solunum arresti gelişir (15 mEq/L) ve kardiak arrest olur (25 mEq/L).
Miller (1982) 29 hastayı magnesium sülfat ve ter-butalin ile tokoliz uygulamak üzere randomize etmiş-tir. Sonuçta magnesium sülfatın ve terbutalinin travayı 24 saat geciktirmede aynı etkide olduklarını bulmuş-tur (30).
Cotton (1984), 54 hastayı magnesium sülfat ritod-rin ve plasebo grupları olarak randomize etmiş ve doğumu 48 saat süre ile geciktirmede gruplar arasın-da fark olmadığını göstermiştir (31).
Hollander (1987) 70 hastayı yüksek doz (4.5 Gm/ saat) magnesium sülfat ve ritodrin grupları olarak randomize etmiş ve magnesium sülfat ile ritodrinin hastaların % 88 ve % 79'unda en az 72 saat süre ile doğumu geciktirdiklerini göstermiştir /32).
Cox (1990), 156 hastayı IV magnesium sülfat ve plasebo gruplarına randomizeetmiş ve magnesium sülfatın gebelik üzerine ve doğum ağırlığı üzerine et-kili olmadığını ileri sürmüştür. Bu çalışmada 4 Gm % 20 magnesium sülfat solüsyonu IV olarak verilmiş ve 2 Gm/saat'lik infüzyon ile tedaviye devam edilmiştir (33).
Magnesium sülfatın yan etkileri ateş basması, çar-pıntı, baş ağrısı, ağız kuruluğu, diplopi ve akomodas-yon bozuklukları ve pulmoner ödem olarak sıralana-bilir. Amerika Birleşik Devletleri'nde magnesium sül-fat muhtemelen en sık kullanılan 1. kuşak tokolitik ajandır. Beta agonistler ile kıyaslandığında daha az ve daha hafif yan etkilere sahiptir. Biz bölümümüzde magnesium sülfatı bu denli yüksek dozlarda kullan-mıyoruz ve şurası bir gerçektir ki magnesium sülfatın güvenli dozları erken doğumu önlemede etkisizdir.

2. İKİNCİ KUŞAK TOKOLİTİK AJANLAR:

2.1. PROSTAGLANDIN İNHİBİTÖRLERİ: Tüm anti prostaglandinler siklooksigenaz enzimini bloke ede-rek görev yaparlar. Bu enzim araşidonik asidden prostaglandin oluşumunu katalize eder. Başlangıç do-zu 50-100 mg PO veya rektal yol iledir. İdame dozu 24-48 saat süre ile 4x25 mg'dır. Indometasinin yarı ömrü 2.6-11.2 saattir. Plasentayı serbestçe geçer. Rek-tal yol ile uygulanması tercih edilir. Uygulama sırasında amniotik sıvı volümü takip edilir. Oligohydramnios gelişirse tedavi kesilir. 32. haftadan sonra tokoliz
amacı ile uygulanmamalıdır.
İndometasin ile plasebo veyaritodrini kı-yaslayan pek çok çalışma vardır. Bu çalış-malarda indometasin ritodrin kadar etkili bulunmuş ve hastaların yarıdan çoğunda doğum 7 günden fazla süre ile geciktiril-miştir (Tablo 5).
Bessingerin çalışmasında hastaların % 80'i beta-agonistlerin yan etkilerinden ya-kınmış ve bunlardan % 24'ü tedaviyi bırak-mışlardır, indometasin grubunda yan etki-ler minimaldi ve ilaçların her ikisi de eşit etki göstermişti. Ortalama tedavi süresi 25-30 gündü (36).
İndometasin tedavisinin 5 önemli komplikasyonu vardır.
1. Ductus arteriosusun kapanması ve pulmoner hi pertansiyon.
2. Geçici renal yetmezlik,
3- Hematolojik komplikasyonlar,
4. Nekrotizan enterokolitis,
5. İntraventriküler kanama
Bu nedenle prostaglandin inhibitörlerinin 32. haf-tadan sonra kullanılmaları uygun değildir. Bu ilaçlar kısa süre ile uygulanmalıdırlar. 48-72. saaten daha uzun süre uygulanmaları halinde persistan fetal sirkü-lasyon, fetal kan akımı değişiklikleri ve intraventrikü-ler kanama olur.
Son zamanlarda çift kör, plasebo kontrollü bir ça-lışmada oral Sulindac'ın etkinliği ve güvenilirliği araş-tırılmıştır. Magnesium sülfat veya terbutalin ile yapı-lan başarılı bir paranteral tokoliz sonrasında hastalar oral sulindac (200 mg) ve plasebo (12 saatte bir) gruplarına randomize edilmişlerdir. Sonuç olarak inu-tero kazanılan gün sayısı sulindac grubunda 40 ± 4.4 gün ve plasebo grubunda 31 ± 3-4 gün bulunmuştur. Gruplar arasında doğum ağırlıkları yönünden bir fark bulunamamıştır (38).

2.2 KALSİYUM KANAL BLOKERLERİ: Kalsiyum kanal antagonistleri kalsiyum iyonunun hücre memb-ranından hücre içerisine girmesini direkt olarak bloke ederler. En çok önerilen ajan nifedipindir. Başlangıç dozu olarak 20 dakika aralıklar ile 3 kez 10 mg table-leri sublingual olarak verilmelidir. İdame dozu 48 sa-at süre ile 6 saatte bir 10 mg'dır. En sık rastlanılan yan etkileri flushing, baş ağrısı ve bulantıdır.
Hollanda'dan Papatsonis ve arkadaşları (1996) 181 hastayı IV ritodrin ve PO nifedipin için randomize et-mişlerdir. 88 hasta IV ritodrin, 93 hasta PO nifedipin kullanmışlardır. Gruplar arasında gebelik haftaları, nulliparite, PPROM ve serviks dilatasyonu yönünden fark yoktu (Tablo 6) (39).
Sonuç olarak erken doğum tedavisinde nifedipin ritodrine oranla daha üstün bulunmuştur.
Bir başka randomize çalışmada Karadeniz Teknik Üniversitesi'nden Dr. Aydemir ve ark'ları 41 preterm doğum olgusuna SL Nifedipin ve İV ritodrin uygula-mışlar ve nifedipinin ritodrine oranla doğum ağrıları-nı önlemede daha üstün olduğunu vurgulamışlardır. Kazanılan ortalama gün sayısı Nifedipin grubunda 33 gün, ritodrin grubunda ise 23 gün idi (40).
Osmangazi Üniversitesi'nden Dr. Tekin ve arka-daşları da randomize olarak 32 preterm doğum olgu-suna PO nifedipin ve 34 olguya IV ritodrin uygula-mışlardır. Nifedipin ve ritodrinin tokolizdeki başarısı sırası ile % 65.6 ve % 85.2 olarak bulunmuştur. Kaza-nılan gün sayısı ritodrin grubunda 23.4 ± 3-4 iken ni-fedipin grubunda 16.6 ± 4.6 gün idi (p<0.05). Sonuç olarak nifedipinin Bishop skoru 4'ün altında olan preterm eylem olguları için iyi bir tokolitik ajan oldu-ğu kanaatine varmışlardır (41).

3. YENİ AJANLAR:

3.1- ATOSİBAN: Son zamanlarda bir oksitosin an-tagonisti olanAtosiban'ın insanlarda kullanılmasına FDA izin vermiştir. Goodwin ve ark'ları (1994), ran-domize çift kör, plasebo kontrollü bir çalışmanın so-nuçlarını bildirmişlerdir. 2 saatlik Atosiban infüzyonu kontrol grubu ile kıyaslandığında kontraksiyon sıklı-ğında önemli bir azalmaya sebep olmuştur (%55.3 vs % 26.7; p<0.01) (42).
3.2 Hexoprenalin: FDA tarafından preterm doğum tedavisinde kullanılması düşünülen bir diğer ajan He-xoprenalindir. Hexoprenalin plasentayı geçmez ve IB bolus tarzında ya da devamlı infüzyon tarzında uygu-lanabilir. Yan etkileri çok azdır (43).
4. ANTİBİOTERAPİ: Preterm doğum tehdidi ve in- takt membranları olan hastalarda antibiotik uygula malarının yararı birçok çalışma tarafından değerlendi rilmiştir. Erithromycin, ampicillin, ikisinin kombinas yonu ve seftriaxon PO veya IV yol ile uygulanmış ve randomize çalışmalarda doğumu geciktirici etkisi 3-33 gün arasında bulunmuştur. Sonuçların farklı olması çalışmalardaki metodolojik farklılıkların yansımasıdır. Bu çalışma sonuçlarına göre rutin antibiotik uygulan masının preterm doğum tedavisinde yeri yok tur. İnflamatuvar procesi yavaşlatan bazı sitokinler mevcuttur. Interleukin 1 reseptör antagonistleri ve Transforming Growth Factor ft bunlara örnek olarak verilebilir. Bunlar gelecekte preterm doğum tedavi sinde alışılmışın dışında tedavi seçenekleri olarak kar şımıza çıkabilir (44).
Tokolitik rejimleri günümüzde şu şekilde sınıflan-dırabiliriz.
1. Değişimli Tek Ajan Tokolizi: İlk tedavide beta mimetikler - magnesium sülfat - kalsiyum kanal blo- kerleri - Prostaglandin sentetaz inhibitörleri kullanıl ması.
2. Multiple Ajan ile Tokoliz: Çok gerekli hallerde başvurulabilir (<28 Hf, serviks 2-3 cm dilate ise ve tek ajan ile tedaviye cevap alınamaz ise)
Optimal kombinasyon: Ritodrin + İndometasin Magnesium Sülfat + indometasin en etkili kombinasyonlardır.
3. YENİ AJANLAR:
3.1- ATOSİBAN: Son zamanlarda bir oksitosin an-tagonisti olanAtosiban'ın insanlarda kullanılmasına FDA izin vermiştir. Goodwin ve ark'ları (1994), ran-domize çift kör, plasebo kontrollü bir çalışmanın so-nuçlarını bildirmişlerdir. 2 saatlik Atosiban infüzyonu kontrol grubu ile kıyaslandığında kontraksiyon sıklı-ğında önemli bir azalmaya sebep olmuştur (%55.3 vs % 26.7; p<0.01) (42).
3.2 Hexoprenalin: FDA tarafından preterm doğum tedavisinde kullanılması düşünülen bir diğer ajan He-xoprenalindir. Hexoprenalin plasentayı geçmez ve IB bolus tarzında ya da devamlı infüzyon tarzında uygu-lanabilir. Yan etkileri çok azdır (43).
4. ANTİBİOTERAPİ: Preterm doğum tehdidi ve in- takt membranları olan hastalarda antibiotik uygula malarının yararı birçok çalışma tarafından değerlendi rilmiştir. Erithromycin, ampicillin, ikisinin kombinas yonu ve seftriaxon PO veya IV yol ile uygulanmış ve randomize çalışmalarda doğumu geciktirici etkisi 3-33 gün arasında bulunmuştur. Sonuçların farklı olması çalışmalardaki metodolojik farklılıkların yansımasıdır. Bu çalışma sonuçlarına göre rutin antibiotik uygulan masının preterm doğum tedavisinde yeri yok tur. İnflamatuvar procesi yavaşlatan bazı sitokinler mevcuttur. Interleukin 1 reseptör antagonistleri ve Transforming Growth Factor ft bunlara örnek olarak verilebilir. Bunlar gelecekte preterm doğum tedavi sinde alışılmışın dışında tedavi seçenekleri olarak kar şımıza çıkabilir (44).
Tokolitik rejimleri günümüzde şu şekilde sınıflan-dırabiliriz.
1. Değişimli Tek Ajan Tokolizi: İlk tedavide beta mimetikler - magnesium sülfat - kalsiyum kanal blo- kerleri - Prostaglandin sentetaz inhibitörleri kullanıl ması.
2. Multiple Ajan ile Tokoliz: Çok gerekli hallerde başvurulabilir (<28 Hf, serviks 2-3 cm dilate ise ve tek ajan ile tedaviye cevap alınamaz ise)
Optimal kombinasyon: Ritodrin + İndometasin Magnesium Sülfat + indometasin en etkili kombinasyonlardır.

SONUÇ
• Preterm doğumun önceden belirlenmesi ve ön lenmesi tedavisinden daha önemlidir. Bizim görevi miz hastaları travayın tam başında iken servikal dila- tasyon oluşmadan önce belirleyebilmektir.
• Tokolitik ajanlar 24-32. haftalar arasında uygu lanmalıdır.
• Tedavinin amacı gebeliği 32. haftaya kadar veya onun ötesine uzatmaktır. Bir haftalık gecikme bile önemli olmaktadır.
• Kısa sürelitokoliz uygulanması (48 saat) fetal ak ciğer matürasyonu için kortikosteroid uygulanmasına imkan tanıması yönünden önemlidir. Ayrıca tertier bakım ünitelerine maternal-fetal transport bu uygula ma ile kolaylaştırılabilir.
• 32. gebelik haftasından sonra nekrotizan entero- kolitis, patent duktus arteriosus ve intraventriküler hemoraji ile sepsis oranları önemli ölçüde azalmaktadır.

 
Anahtar Kelimeler

Kaynaklar

1. Robertson PA, Snidcrman SH, Laros RK. ve ark'ları: Neonatal mor- bidityaccording to gestational age and birth weight from five terti ary care centers in the united states, 1983 through 1986. Am J Obs- tet Gnccol. 1992;166:1629.
2. Knoches AL, Doyle LW.: Long-term outcome of infants born pre term. Baillieres Clin Obstct Gynecol. 1993;7:633.
3. Madazli R, Gülçeşme G, Şen C, Ocak V.: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde 1986-1992 yılları arasında ki Perinatal Mortailtc Oranları ve Nedenleri. Perinatoloji Dergisi. 1994;2:101. 4. Copper RL, Goldcnbcrg RL, Creasy RK. ve ark.: A multicenter study of preterm birth weight and gestational age-specific neonatal mortality. Am J Obstct Gynecol. 1993;168:78.
5. Kristensen J, Langhof-Roos J, Kristensen FB.: Implications of pre term delivery for previous and subsequent pregnancies. Obstet Gynecol. 1995;86:800.
6. Posaci C, Saygılı U, Erata Y, Önvural A, İşsever D, Yılmaz U.: L'in- cidence de I'accouchement premature variet-t-elle seloii les saissons? Rev Fr Gynecol Obstet. 1995;90(ll): 481.
7. Koç A, Söylemez F, Diindcr İ, Dökmeci F, Cengiz L, Yavuz H.: The importanc cof Low Scrum Ferritin Levels in Preterm labor. Gynecol Obstet Reprod Med. 1995;1:23.
8. Avşar AF, Sungurluoğlu K, Güngüç CA.: The levels of magnesium in the sera of the patients with premature labor. Yeni Tıp Dergisi. 1995;12(1):31.
9. Meyer RE, Thompson SJ, Addy CL, Garrison CZ, Best RG.: Mater nal serum Placental Alkaline Phosphatase Level and Risk of Preterm Delivery. Am J Obstet Gynecol. 1995;173:181.
10. lams JD, Casal D, McGregor JA, et al.: Fetal fibronectin improves the accuracy a diagnosis preterm labor. Am J Obstet Gynecol. 1995;173:141.
11. Peaccman AM, Andrew WW, Thorp JM et al.: Fetal fibronectin as a predictor of preterm birth in symptomatic patients. A multicenter trial. Am J Obstet Gynecol. 1996;174 (l):303.
12. Strigini FA, Lencioni G, De Luca G, Lombardo M, Bianchi F, Ge- nezzani AG: Uterine artery Velocimetry and Spontaneous Preterm Delivery. Obstet Gynecol. 1995;85:374.
13. Dayan H, Aydın M, Danışman N, Alaybeyoğlu L, Gökmen O.: Ge nital mycoplasmaların preterm eylemdeki rolü. Perinatoloji Dergisi. 1994;2(1):54.
14. Uludoğan M, Kuyumcuoğlu U, Görgen H, Dclikan N: Preterm Doğum Eyleminde İntraamniotik infeksiyon ve amniotik sıvıda glu-koz düzeyleri. Perinatoloji Dergisi. 1995;3(1,2):59.
15. Font GE, Gauthier W, Meyer WJ, Myles TD, Janda W, Bieniarz A: Catalasc activity as a predictor of Amniotic Fluid culture results in preterm labor or PROM. Obstct Gynecol. 1995;85:656.
16. Wapner RJ et al.: A randomized multicenter trial assessing a home uterine activity monitoring device used in the absence of daily nur sing contact. Am J Obstet Gynecol. 1995;172:1026.
17. CHUMS Group: A multicenter randomized controlled trial of ho me uterine monitoring: Active versus Sham device. Am J Obstet Gynecol. 1995;173:120.
18. Owen J, Goldenbcrg RL, Davis RO, Kirk KA, Copper RL.: Evalua tion of a risk scoring system as a predictor of preterm birth in a indi gent population. Am J Obstct Gynecol. 1990;163:873.
19. Copper RL, Goldenberg RL, Rubard MD Hauth JC, Cutter GR: Cervical examination and tocodynamometryat 28 weeks gestation: Prediction of spontaneous preterm birth. Am J Obstet Gynecol. 1995;172:666. 20. German AM, Valcnzuela GJ, Ivcnkovic M, Ducsay CA, Gabella C, Scranferre M: Relationship of circadian rhythms of uterine activity with term and preterm delivery. Am J Obstet Gynecol. 1993;168:1271.
21. Grabcr EA: Prematurity 1992. Obstet Gynecol Surv. 1992;47:521.
22. Nuwayhid B, Rahabi M.: Beta sympathomimetic agents: Use in pe rinatal obstetrics. Clin perinatol. 1987;14:757.
23. Groome LJ, Goldenberg RL, Clivcr SP et al.: Neonatal periventricu lar-intraventricular hemorrhage after maternal beta sympathomime tic tocolysis. Am J Obstet Gynecol. 1992;167:873.
24. Wcssclius-DECasparis A, Thiery M, YoLesian A. et al.: Results of double blind, multicenter study with ritodrine in premature labor. BMJ. 1971;3:144.
25. Ingcmarsson I.: Effect of terbutaline on premature labor. Am J Obs tet Gynecol. 1976;125:520.
26. Larssen JF, Eldon K, Lange AP. et al.: Ritodrine in the treatment of preterm labor: Second Danish Multicenter Study. Obstet Gynecol. 1986;67:607.
27. King JF, Grant A, Kcirse MNJ et al.: Beta mimetics in preterm labo ur: An overwicv of the randomized controlled trials. Br Obstet Gynecol. 1988;95:211.
28. Madazh R, Kavuzlu C, Hendcn F, Şen C, Ocak V.: Erken Doğum Tehdidi Olguları ve Tokolizin İrdelenmesi. Perinatoloji Dergisi. 1993;1:1982.
29. The Canadian Preterm Labor Investigators' Group: The treatment of preterm labor with beta adrenergic agonist ritodrine. N Eng J Med. 1992;327:308.
30. Miller YM, Keane MWD, Horger EOW.: A comparison of magnesi um sulfate and terbutalin for the arrest of premature labor. J Reprod Med. 1982;27:348.
31. Cotton Db, Strassner HT, Hill LM, Schiffrin Bs, Paul RM.: Compa rison of magnesium sulfate, terbutalin and a placebofor the inhibiti on of preterm labor. J Reprod Med. 1984;29:92.
32. Hollander DI, Nagey DA, Pupkin MJ.: Magnesium sulfate and ri- todrin hydrochloride: a randomized comparison. Am J Obstet Gynecol. 1987;156:631.
33. Cox SM, Sherman Lm, Leveno KY.: Randomized investigation of magnesium sulfate for prevention of preterm birth. Am J Obstet Gynecol. 1990;163:767.
34. Zuckerman H, Shalew E, Gilad G, Katzuni E.: Further study of the inhibition of premature labor by indonmethacin. Part II. Double Blind Study. J Perinat Med. 1984;12:25.
35. Morales WF, Smith SG, Angel JL, O'Brien WF, Knuppel RA.: Effi cacy and safety of indomcthacin versus ritodrine in the manage ment. 1989; 74:567.
36. Besinger R, Niebyl J, Keyes WG, Johnson TRB.: Randomized com parative trial of indomethacin and ritodrine for long term treatment of preterm labor.
37. Tan B, Panter K, Hannah M.: Indomethacin for the acute tocolysis of preterm labor: A meta analysis of RCT's. Am J Obstct Gynecol. 1996;174(1):466.
38. Carlan SJ, O'Brien WF, Jones MH, O'Leary T, Roth L.: Outpati ents Oral Sulindac to prevent Recurrence of Preterm labor. Obstet Gynecol. 1995;85:769.
39. Papatsonis DNM, Van Gcijn HM, Bleker OP, Langc FM, Adcr HJ, Dekker GA.: Tocolytic efficacy of nifedipine versus ritodrine: Re sults of a randomized oral. Am J Obstet gynecol. 1996; 174 (l):306.
40. Aydemir V, Bozkaya H, Ulusay M vc ark.: Tokolize Nifedipin vc Ri- todrin kullanımı. Medial Kadın Doğum Dergisi. 1993;8(4):230.
41. Tekin B, Şener T, İnan M, Hassa H, Yıldırım A, Şahin F.: Preterm Eylem Tedavisinde Nifedipinin Yeri. Perinatoloji Dergisi. 1994;2
(3):140.
42. Goodwin TM, Paul R, Silver H et al.: The effect of he oxytocin an tagonist atosiban on preterm uterine activity in the human. Am J Obstet Gynecol. 1994;170:474.
43. Lipschitz J.O Expanding the role of b sympathomimetic drugs in
obstetrics emergencies. Contemp Ob/Gyn. 1983;12:123. 44. Romero R, Homez R, Bauman P, Mazor M, Cotton D.: The role of the infection and cytokines in preterm parturition. In: Basic Mechanisms Controlling Term and Preterm Birth. Chawalisz K, Garfield RE (eds.). Springer Verlag. Berlin 1993. S.197.

 
Dosya / Açıklama
Tablo 1
Preterm Doğum Eyleminde Amnion Sıvısı Glukoz Düzeyleri
Tablo 2
Evde Uterin Akrivite Monitorizasyonunun
Tablo 3
Preterm Doğumun Önceden Belirlenmesinde Servikal Faktörün Rolü
Tablo 4
Preterm Doğum Tedavisinde Beta Agonistlerin Etkileri
Tablo 5
Preterm Doğum Tedavisinde Prostaglandin İnhibitörlerinin Etkileri
Tablo 6
Preterm Doğum Tedavisinde Ritodrin ve Nifedipin Rtkilerinin Karşılaştırılması